Cemaat İlmihâli


Cemaat İlmihâli
Prof. Dr. MUSTAFA ÖZTÜRK
(1)  Allah tektir; fakat dinlerarası diyalog söz konusu olduğunda, teslis de bir nevi tevhid gibi yorumlanabilir. Aynı şekilde, dinlerarası diyalog adına İslam ile hıristiyanlık arasında izdivaç tesis etmek, böylece Kilise’nin büyük misyon projesine katkı vermek için, Kur’an’dan Gülen’in idrakine yansıdığı üzere, Meryem suresi 17. ayetteki fe-erselnâ ileyhâ rûhenâ (Meryem’e ruhumuzu gönderdik) ifadesi de, “Biz Muhammed’in ruhunu Meryem’e gönderdik” diye yorumlanabilir ve böylece Hz. Muhammed Hz. İsa’nın babası bile olabilir. 

(2)  Kelime-i tevhid ülke sınırları dâhilinde “Lâ ilâhe illallah muhammedün rasûlullah”, ülke sınırları haricinde ise sadece “Lâ ilâhe illallah” diye telaffuz edilir. Bu husus bir akaid meselesi olmaktan çok, çitfe vatandaşlık ya da çift pasaportluluk gibi bir şeydir.

(3)  Allah her şey bilir; fakat Fethullah Gülen de lavabodaki sinekten ecrâm-ı semavata kadar âlemdeki bütün her şey hakkında en azından bir nazar sahibidir.

(4) Allah her ne kadar bütün âlemlerin rabbi olsa da, O’nun cemaatle ilişkisi, tıpkı İsrailoğullarıyla ilişkisi gibi, senl-benli (demistifiye) bir ilişkidir. Başa gelen kötü işler, sıradan insanlar ve müslümanlar için musibet, ama cemaat için “şefkat tokadı”dır. Çünkü cemaat mensupları bir bakıma “ebnâullah”tır.

(5) Allah, Gülen ve cemaatini seçmiştir; bu yüzden de tüm müslümanlar ve insanlar cemaate hizmetle mükelleftir. Bu mükellefiyet savsaklandığında, herkes maraba muamelesine tabii kılınıp saf dışı edilir.

(6)  Hz. Muhammed teorik olarak metatron denilen bir “baş melek” ve/veya “Tanrı yardımcısı” gibidir; bu yüzden de süflî âlemdeki işlerden yüce ve münezzehtir. Lakin cemaat istediği zaman, Hz. Peygamber kermesten Türkçe olimpiyatlarına kadar her faaliyete iştirak edebilir, hatta yeri geldiğinde dizi film sahnesinde zerzevatçı kamyonetine benzer bir kamyonete de bindirilebilir.

(7)  Hz. Peygamber masumdur; ama birçok kez de zelle denilen küçük hatalar yapmış, bu sebeple Allah tarafından itap edilip uyarılmıştır. Her ne kadar Ehl-i Sünnet akaidinde yeri bulunmasa da Gülen de bilfiil (defakto) masumdur; zira cemaat mensubu hiç kimsenin Gülen’den bugüne değin herhangi bir hata/yanlış sadır olduğu gibi bir şeyden söz ettiğine pek şahit olunmamıştır.

(8) Gülen serapa hoşögürü, rahmet ve merhamet abidesidir; bu yüzden de adeta ruhani-manevi bir varlık gibidir. Cismani tarafını ön plana çıkarmak veya buna muttali olmak O’nun manevi şahsiyetini haleldar edicidir. İşte bu yüzden, Gülen’in tansiyonu ölçülürken, çıplak koldan değil, ceket üzerinden ölçülmelidir. (Not: Rivayete göre Hitler’in en yakın adamlarından biri, onun tuvaletten çıktığını görünce, “Hitler tuvalate gider mi?” diye düşünüp kendi kafasına sıkmıştır).

(9) Gülen’in manevi yönü o kadar güçlüdür ki, kendisine yöneltilen en küçük itiraza bile manevi tazminat davası açabilir. Yine Gülen’in hoşögürüsü o kadar büyük ve engindir ki paralel savcılara parmak sallayanlar için bir çırpıda, “Allah onların evlerine ateşler salsın” diye beddua edebilir.

(10) Melekler gaybi ve ruhani varlıklardır. Fakat cemaat herhangi bir hasımla mücadeleye giriştiğinde, tıpkı Bedir savaşına fiilen iştirak ettiğine inanılan melekler gibi, cemaat lehine film sahnesinde de temessül edip/ettirilip hasmın canını alabilir.

(11) Namaz, oruç gibi ibadetler İslam’ın şartları arasındadır. Fakat özellikle 1980-1990’lı yılların Türkiye’sindeki yargıtay, danıştay gibi kurumlarda paralel yapılanma için, bildik şekilde namaz da kılınmayabilir, oruç da tutulmayabilir; gerektiğinde “Ben Sünni değil, Aleviyim” de denilebilir. Keza yeri geldiğinde, “Başörtüsü furuattan”dır, yani bir bakıma teferruattır da denilebilir. Böylece, üniversitelerde başörtüsünü açmadan okumak için çırpınıp mücadele veren, ikna odalarında direnen onca müslüman genç kız, bir çırpıda satılabilir.

(12) Cemaatin ulvi(!) çıkarlarına halel gelmemesi için, takiyye ve tedbir siyaseti uygulamak, Cemaat dininin en temel ilkelerinden biridir.

(13) Şakirt, abi, vesairenin birinci vazifesi, cemaatin çıkarlarını muhafaza etmek ve Gülen’in rızasına ermektir.
(14) Cemaate alan açmak, daha fazla nüfuz oluşturmak adına baskı, tehdit, şantaj gibi her türlü ahlaksızlık caiz, hatta vaciptir. Bu cümleden olarak, maddi güçlerinden veya siyasi, bürokratik mevkiilerinden istifade edilecek yahut gölge etmesi sebebiyle aradan çıkarılacak herkesin, namus ve şerefi beş paralık edilebilir; insanların mahrem ilişkileri gizli kamera çekimiyle kayıt altına alınıp gerektiğinde cümle âleme teşhir edilebilir.

(15) Bir yandan bu tür pis işler yapılırken, diğer yandan ağlamaklı vaaazlarla, “Aman, karıncayı incitmeyin” edebiyatı parçalanabilir; yine bazı televizyon kanallarında birkaç başörtülü anaç kadını konuşturup, ağızlarından bal damlarcasına, “ahlak, edep, aile, namus” dersleri verilebilir.

(16) Işık evlerindeki kız öğrencilere, “Aman ha, pardesünüzün etek boyu yerde sürünecek kadar uzun, çoraplarınız simsiyah renkli olsun” talimatı verilir, ama laikçi, seküler bir hayat yaşamakla birlikte cemaate büyük maddi destek sağlayan (cemaat tarafından sağılan) insanların hayat tarzlarına zinhar müdahele edilmez. Çünkü köle ile efendinin hukuku eşit olmadığı gibi, fakir ile zengine muamele de aynı değildir.

(17) Bireysel ve kurumsal ilişkide tek sabit ölçüt, Mavi Marmara ve İsrail hadisesinde olduğu gibi, güçlünün yanında yer almak ve onun zayıfa zulmü karşısında susmak, hatta zayıfı/mazlumu haksızlıkla yargılamaktır.

(18) Bir diğer prensip, cemaat zayıfken, 1980 ve 28 Şubat darbelerinin yaşandığı zamanlarda şahit olunduğu gibi, güçlüye müdara ve müdahenede bulunmak, güç kendi eline geçtiğinde ise işgalci gibi davranıp hiç kimseye nefes aldırmamaktır.

(19) Bütün ilişkiler çıkar üstüne kurulmalı, bu yüzden de cemaatin özellikle siyaset ve siyasilerle ilişkisi muta nikâhı gibi muvakkat olmalıdır. Çünkü siyaset ve hükümet fani, cemaat bakidir.

(20) Nihai hedef, cemaati metastaz yapan kanserli hücreler gibi büyütmektir. Bunun için, fetih okutmak (cemaat mensuplarına sınav sorusu sızdırmak) ulvi bir vazife, hatta fazilettir. Ayrıca, cemaatin kazanması için devlet ve memleketin kaybetmesi hiç önemli değildir.

İşbu ilmihalde zikredilen itikat ve amellerle elde edilecek dünyevi mükafât paralel devlet, uhrevi mükafaat ise firdevs cennetleridir(!)

16 Şubat 2014

Kaynak: http://www.haberci28.com/tr/yazigor.aspx?yazid=881

1 yorum:

  1. FETÖ Cemaatinin oluşmasına sebep, İslamın, Kur'an'ın terkedilip, geleneksel bilgiler ışığında yaşanmaya çalışılması yani orjinal islamın yaşanmamasıdır.

    YanıtlaSil