Herkesi Kör Âlemi Sersem Sanmak


HERKESİ KÖR ÂLEMİ SERSEM SANMAK
(DÜNYANIN MERKEZİNİ GİRESUN’DAN İBARET SANANLARA İTHAF)

Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK


30 Mart seçimlerinin hemen akabinde Giresun belediyesini yeniden CHP’nin kazanması üzerine tamamen vicdani ve hissi motivasyonla çok kısa bir eleştiri yazıp bu sayfada yayımlamıştım. O yazıda demiştim ki, “Samimi hissiyatım şu ki artık bugünden tezi yok, AK Parti’ye gönülden destek veren her bir Giresunlu eline sağlam bir fındık odunu alıp, başta Giresun AK Parti siyasetini öteden beri babadan miras kalmış bir çiftlik gibi işletmeye çalışan ve bu hoyrat/hovarda tavırlarıyla mahkemeyi kadıya özel mülk sayan kimi siyasi aktörler olmak üzere, kendi küçük menfaatlerinin ve yerelde tesis ettikleri “siyasi iktidarcıkları”nın bekası uğruna Giresun’u gözden çıkarmakta hiçbir beis görmeyen, saray entrikalarını anımsatan tertipleriyle Giresun AK Parti yönetimini sürekli olarak iğva/ifsat etmekten başka bir işe imza atmayan o malum/meşhur siyasi figürler ile bunların yakın çevresinde öbeklenmiş besleme/yanaşma zümresini önüne katmalı ve paçasından “köylü kurnazlığı” akan bu taşralı siyaset çetesini vura vura Giresun il dışına kadar uğurlayıp bir daha da il sınırlarından içeri sokmamalıdır.”

Kulağıma gelen haberlerden anlaşıldığı kadarıyla bu ifadeler Giresun AK Parti yönetimindeki bazı zevatın canını hayli sıkmış, hatta bu can sıkkınlığı kızgınlığa dönüşüp gıyabımızda tehditkâr konuşmalara bile yol açmış. Canı sıkkın ve kızgın bu dostlarımıza göre, “Benim böyle bir yazı yazmam (-ki bir rivayete göre söz konusu yazı bana rica ve minnetle yazdırılmış; belli ki bu iddiayı dillendiren kişi benim rica ya da siparişle yazı yazmayacak biri olduğumu çok iyi bilmesine rağmen kızgınlıktan böyle bir talihsiz beyan ve hezeyanda bulunmuş-) , ikbal ve istikbalim açısından hiç de iyi olmazmış… Yine bu kızgın dostlarımıza göre benim ikbal ve istikbalim hâl-i hazırda Giresun siyasetine yön veren siyasi figürleri kızdırmamaya bağlıymış… Maazallah, onların hışmına uğramak, ikbal ve istikbalin kararmasına yol açarmış…

Gerçekten üzülerek ve birazcık da hallerine acıyarak belirtmek durumundayım ki bu bizim kurnaz görünümlü saf köylü dostlarımız bütün dünyayı Aksu deresi ile Batlama arasındaki coğrafyadan ibaret zannediyor. Dünya bu kadar küçük çaplı algılanınca, ikbal ve istikbale yönelik tüm beklentiler de ister istemez beş-on kilometrelik bu sınırlar dâhilinde söz ve nüfuz sahibi olan birkaç siyasinin himmet ve himayesine bağlanıyor.  Oysa bu dostlarımıza hatırlatmak gerekir ki ikbal denen şeyin menba ve menşei Giresun olmadığı gibi, bunu temin ve tahsil adresi de salt siyaset ve bürokrasi değildir.

Söz konusu dostlar unutmasın ki bu memleketten nice siyasiler ve siyasetten güç devşiren nice figürler geldi geçti; ama bugün neredeyse hiçbirinin esamisi okunmamakta; buna mukabil hemen hiçbir maddi zenginliği ve siyasi gücü olmayan nice insanlar ise rahmet-i rahmana kavuşmalarının üzerinden çok uzun yıllar geçmesine rağmen sadece Giresun’daki değil, bütün ülke sathındaki milyonlarca insanın zihin ve gönül dünyasında yaşamayı sürdürmektedir. O insanlar gönülde taht kurup unutulmamayı siyaset gibi son derece kirli, çapraşık ve karmaşık bir düzenin içinde debelenmekle değil, kendilerini ilme, sanata, insana ve tabiata adayarak başardılar.
 
Ama gelin görün ki bütün hayatları ve vizyonları, “Doğdukları Yerde Ölenler” (Zülfü Livaneli) başlıklı şiirde, “Bozkırda bir kasabadan geçerken, tozlu yolda iki sıralı kahveler; öyle sakin kıpırtısız otobüsü süzerler, doğdukları yerde ölenler… Dünya onlar için dönmez; bilmezler yol yorgunluğunu; sesleri yankı bulur hep aynı kayadan, aynı saat diliminden; düşlerinde Çin-ü Maçin’e giderler doğdukları yerde ölenler” diye anlatılan türden insanları hatırlatırcasına, Gazi caddesinin başıyla sonu arasına sıkışmış olan bu zevatın nihai ilgileri, emelleri ve dahi tüm ikbal beklentileri de maalesef aynı caddenin birkaç yüz metrelik yürüyüş mesafesine sıkıştırılmış gözükmektedir. Bütün âlem Giresun merkez ve Gazi caddesinden, şehrin yönetimiyle ilgili korsan konsillerin kurulup tüm çapraşık meselelerin kulis formatında konuşulduğu yer de Kale restaurantın bahçesinden (–şimdi de hala burası mı bilmiyorum; Giresun’dan ayrılalı beş-altı ay kadar oldu; bu kadar bir zaman Giresun için çok uzun bir zaman ki bu zaman zarfında birkaç vali, birkaç il teşkilatı yönetimi değişmesi vaka-i adiyeden sayıldığı için, Kale restaurantın da konsil merkezi olma işlevini yeni bir yere terk etmiş olması kuvvetle muhtemeldir-) ibaret olunca, herkesi kör bütün âlemi sersem sanmak ve yine herkesin ikbalini siyasi iktidarın Giresun’daki temsilcilerine mutlak itaat ve sadakate bağlamak kaçınılmaz olmaktadır. (Beni benden çok düşünen(!) ve ileriki zamanlarda ne tür makamlar elde edeceğime hayli kafa yoran dostlarımı bu nafile yorgunluktan kurtarıp biraz rahatlatmak için taahhütle eşdeğer bir not: Milletvekilliği ve rektörlük gibi bir hedefim zinhar yoktur! Giresun benim için sadece çok güzel bir memlekettir; yani hayatta iken yaz tatilini geçirme, ölünce de ebedi istirahate çekilme yeridir. Rahat olun dostlar, Giresun hep sizin, hepten sizindir).

Ufuk ve vizyonun bu denli küçük, hatta mikroskobik düzeyde olması zannımca güzel memleketim Giresun’un mümtaz siyasetçilerine özgü olsa gerektir. Bunun içindir ki Giresun onca yıl boyunca bir arpa boyu mesafe kat edememektedir. Memleketimin insanı, bütün dünyayı Gazi caddesinden ve o caddedeki esnaf nezdinde iştihardan ibaret sandığı için, kendi şehrinin komşu şehirlerle yarışması ve onların bir adım önüne geçmesi gibi anonim bir hedef kovalamayı düşünememekte, aksine salt kendi çöplüğünde tek söz sahibi olmayı nihai hedef gibi görmektedir. Bu yüzden de Giresunlu dostlarımız genellikle muhtemel ve muhayyel rakipleriyle didişip onları alt etmek veya kendi içlerinden biri bir üst basamağa çıktığında ilk fırsatta onu paçasından tutup aşağıya çekmeyi marifet bilmektedir. Ancak sonuçta, rahmetli babaannemin deyişiyle, “eşek yabanda ölürken zarar eve gelmektedir”.

Giresun’daki bu yaygın maraz sadece siyaset alanında değil, iş dünyasında, bürokraside, akademide de aynıyla cari ve sâridir. Öyle ki minicik bir sendika başkanlığı için yapılacak seçimde akla seza çirkinlikler, dedikodular, belden aşağıya vurmalar yaşanabilmekte, yine şehir veya ilçe ölçeğinde çok küçük çaplı bir koltuk sahibi olmak söz konusu olduğunda, koltukseverler arasında müthiş dalaşlar yaşanmakta ve dalaştan mağlup çıkanların, tıpkı evcilik oyunu oynayan çocukların oyunbozanlık yapması gibi, bir anda tosardığına tanık olunmaktadır. Benzer şekilde, Giresun ve Gazi caddesiyle sınırlı bir dünyanın içinde az çok mürekkep yalamışlık ve entelektüel ilgilerle tanınmışlık özelliğine sahip olan kimileri de panel, sempozyum türünden bir etkinlik icrasına soyunduğunda, en azından Türkiye’deki akademik camianın kendisinden sorulduğunu ve bu camiaya kendisinin yön verdiği gibi marazi bir megalomaniye kapılmaktadır. Kuşkusuz bütün bunlar ciddi tedavi gerektiren marazlardır. Bence bu marazları tedavi yöntemlerinden biri, tıpkı memurları rotasyona tabi tutmak gibi, anılan türden marazi hallere duçar olan dostlarımızı da rotasyona tabi tutmak, başka memleketlerde başka insanlarla tanışıp, farklı kültürler ve insanlarla birlikte yaşamayı öğrenmek suretiyle ehlileşmelerini sağlamaktır.

Prof. Dr. Mustafa Öztürk

Kaynak: http://www.haberci28.com/tr/yazigor.aspx?yazid=924

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder