İslamcılığın Geleceği

Anadolu Gençlik Dergisi (175 / 2014), “İslamcılık” sayısı

“Türkiye yakın tarihine baktığımızda ‘İslamcılık’ siyasal ve toplumsal olarak ne durumda? Ve bu durum gelecekte ne gibi bir şekil alacak?”

Prof. Dr. Mustafa Öztürk - Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
 
İslamcılık nokta-i nazarından Türkiye’nin yakın tarihine bakıldığında, gözümüz son dönem Osmanlı’daki İslamcılık cereyanına da ilişir. Fakat bu dönemdeki İslamcılık birçok önemli temsilcisinin zihninde Osmanlıcılık, Türkçülük gibi unsurlarla Müslümanlığın birbirinden çok da ayrışmadığı bir düşünceye tekabül eder mahiyettedir. Bu sebeple hâl-i hazırda tartışılan İslamcılığı 1960 yılların sonlarında, bilhassa İslam dünyasının farklı coğrafyalarında yetişmiş müslüman fikir adamlarına ait eserlerin Türkçeye tercümesiyle hem içerik hem ivme kazanan bir hareketin serencamı olarak değerlendirmek gerekir.

Ancak bu hareket monoblok bir gövdeye sahip değildir. Daha açıkçası, 1960’lı yılların Türkiye’sinde kendisinden söz ettirmeye başlayan İslamcılık düşüncesi güçlü bir varyantıyla Merhum Necmettin Erbakan Hoca’nın milli görüş hareketi bünyesinde temsil edildi ve İslamcılığın bu bünyedeki temsil tarzında ümmetçilik fikri önemli bir yer tutmakla birlikte, İstanbul’un fethi törenleri, mehter takımı ve “Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” marşı gibi sembolik örneklerin de tanıklık ettiği gibi millîlik ve yerlilik her zaman baskın karakter olageldi.

Milli Görüş hareketinin İslamcılık damarında zaman zaman daralmalar husule gelse de sonuçta hareket bu damarla kaim olan söylem ve kimliğini muhafaza etmeyi bildi. Milli Görüş bünyesinden kopmak suretiyle vücuda gelen AK Parti tecrübesinde ise gerek Milli Görüş’ün tek gövdeli döneminde yaşanan parti kapatma gibi yol kazaları, gerek Türkiye’nin kendine özgü Kemalist, laikçi ve sekülarist düzen ve politik zemininin alan daraltmaları sebebiyle en başından itibaren İslamcılıkla arasına mesafe koydu ve İslamcılıktan boşalan yeri hem dindar seçmen tabanını gönülleyip memnun kılacak hem de Kemalist rejimle ilişkide arızaya yol açmayacak bir uzlaşma dili ve formülü olarak muhafazakârlıkla doldurdu.

İlerleyen zamanlarda kendini muhafazakârlığın devlet severliğinde ifade etmeye ve giderek bunu içselleştirmeye de başladı. İlaveten, kendi yakın geçmişinde “çaput bağlayıcılığı” olarak gördüğü halk dindarlığını çok güzel bir şey olarak keşfetti ve geleceğe odaklı İslam projeksiyonlarından vazgeçip geçmişi kıymete bindirmenin çok somut bir tezahürü olarak neredeyse bütün ulusal televizyon kanallarının dinî içerikli programları kıssacılar ve menkıbecilerin eline geçti.

Öte yandan, vaktiyle, Milli Görüş bünyesinde temsil edilen İslamcılığın İslamcılık değil, “tağuti rejime uşaklık” olduğundan dem vuracak kadar üst perdeden konuşan marjinal İslamcılar/İslamcılıklar ise zaman içerisinde en uç liberalizmler, çevreseverlikler, Ebû Zer’den müslüman sosyalist üretmeler veya “İslam sadece Kur’an’dan ibarettir” gibi fantastik dinî söylemlerin peşinde her biri ayrı bir yere savruluverdiler. Kuşkusuz yakın geçmişin sıkı/radikal İslamcı söyleminden ödün vermeyen ve ödünsüz yaşamayı kendine prensip edinen figürlere bugün de rastlanabilir; ancak bunlar nesli tükenmek üzere olanlar kapsamında değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak, hal-i hazırda “Öldü mü, kaldı mı” tartışmasına konu olan İslamcılık naçizane kanaatime ve çıplak gözleme dayalı tespitlerime göre henüz son nefesini vermemişse de sekerat-ı mevt hâlindedir. Kanaatim odur ki Türkiye’de İslamcılık mahrumiyet ve mağduriyet vasatında neşv-ü nema bulan bir söylemdir. Zira son yılların Türkiye’sinde yaşanan tecrübe gösterdi ki imkân ve iktidar vasatı İslamcılığa hiç iyi gelmemektedir.

Kaynak: https://serdargunes.wordpress.com/2014/08/18/mustafa-ozturk-islamciligin-gelecegi/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder