Sayılmayız Parmak İle, Tükenmeyiz Kırmak İle


Devlet ve milletçe çok yoğun bir saldırı altındayız. Doksan üç yıllık Cumhuriyet dönemi boyunca meydana gelen sayısız terör saldırısının en yoğun ve en alçakça versiyonlarına son birkaç yılda tanık olmaktayız. Bu yoğun saldırının kuvvetle muhtemel sebebi, Orta Doğu coğrafyasında bağımsız bir devlet olarak ayakta duran, inisiyatif alan ve en azından kendi çevresinde olup bitenlere müdahil olan bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığından ciddi rahatsızlık duyulmasıdır. Belli ki artık tam bağımsız bir devlet olma mücadelesinde ödenecek bedel hayli ağırdır; bu ağır bedel ise şehit kanlarıdır.

Türkiye’nin hâl-i hazırdaki durum ve konumundan rahatsızlık duyanların kim veya kimler olduğu hakkında izahatta bulunmak lüzumsuzdur. Onlarca şehit verdiğimiz her terör olayından sonra bıyık altından gülerek elini ovuşturan Batılı ülkelerin tamamı terörün azmettiricisi olarak kodlanmalıdır. Batı dünyası son birkaç yüzyıllık zaman dilimi içerisinde maddi gelişmişlik sürecini tamamlamış ve AB bünyesindeki çatlakların tanıklık ettiği üzere arıza dönemi artık başlamıştır. Bu yüzden gerek kendi bölgesinde gerekse küresel ölçekte giderek kendinden daha fazla söz ettirmeyi başaran bir Türkiye’nin varlığı onlar açısından kaygı uyandırıcıdır. Ayrıca Batılıların devlet hafızasında Osmanlı hatıraları halen canlıdır.

Son yıllarda tanıklık ettiğimiz küresel siyaset ve konjonktürden anlaşıldığı kadarıyla Batı eksenli hegemonik güçler bütün bir Orta Doğu’yu Birinci Dünya Savaşı yıllarına avdet ettirmek ve bugün itibariyle bu coğrafyada yangın yerine dönmemiş tek ülke konumundaki Türkiye’nin belini bükmek ve böylece uzadıkça budanan, kurudukça sulanan bir devlet haline getirmek azmindedir. Yıllardan beridir bir tek teröristi dahi Türkiye’ye iade etmemeleri, kendilerine sığınan teröristlerin neredeyse tamamına oturum izni vermeleri ve aynı zamanda bu topraklardan kaçıp giden bazı alçakları parlamenter gibi karşılayıp taltif etmeleri Batı ülkelerinin geleneksel ahlaksızlıklarından sadece birkaçıdır.

Ahlaksızların ahlaksızlıklarını yadırgamamak lazımdır. Çünkü onlar işini yapmaktadır. Bu topraklarda maalesef pıtrak gibi üreyip çoğalan yerli alçakların alçaklıklarına da gam yememek lazımdır. Çünkü her millet ve devlette olduğu gibi bizde de mebzul miktarda alçak vardır, bundan sonra da hep olacaktır. Ancak işin üzücü olan tarafı, bizdeki alçak katsayısının yüksek olmasıdır. Bunun temel sebeplerinden biri, geçmişte Osmanlı Devleti’ne, günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik harici ameliyat teşebbüsünün başka devletlerle kıyaslanamayacak düzeyde fazla olmasıdır. Bir diğer sebep ise Türk milletinin dünya tarihine damgasını vuran ve aynı zamanda kalleşlikle işi olmayan bir millet vasfını taşıması, yani İsmet Özel’in tabiriyle Türk milletinin kalın bir millet olmasıdır.

Bugün itibariyle bütün bir millet olarak üstümüze düşen öncelikli vazife, terörün icra etmek istediği hükme karşı çıkmak, yani terör sopasının bizi manen çökertip kötürüm hale getirmesine asla razı olmamaktır. Keza terör sopasına alışmadığımızı ve asla alışmayacağımızı, onlarca şehit cenazesi görmeyi hiçbir zaman kanıksamayacağımızı, duygu ve fikir dünyamızda kötülüğün sıradanlaşmasına ruhsat tanımayacağımızı, kısacası, parmakla sayılmayacağımızı ve kırmakla tükenip son bulmayacağımızı topyekûn bir millet iradesi olarak ortaya koymaktır.

Beşiktaş’taki son terör hadisesinin akabinde İçişleri Bakanı’nın intikam vurgusu anlamlıdır. Ancak bu vurgu hamasi söylem düzeyinde kalmamalıdır. Zira hamaset bugün devletin yapması gereken vazifenin yerine kaim olduğunda, başka bir ifadeyle, devlet aklının acilen yapması gereken işin boşluğunu hamaset söylemi doldurduğunda milletin sinesindeki açık yara kapanmayacak, aksine daha çok kanayacak, üstelik milletin devlete güveni sarsılacaktır. Bu itibarla, milletin sinesindeki derin acıyı bir nebze de olsa hafifletmek için devletin terörist it sürüsüyle mücadelede gözle görülür sonuçlar alması, sözgelimi Kuzey Suriye topraklarında konuşlandığı bilinen bu it sürüsünün elebaşlarını keklik gibi avlaması, hatta bunların her birini cümle âleme ibret olacak şekilde cezalandırması lazımdır. Ateş düştüğü yeri yaktığından insanımız ferdî düzeyde çok duygusal davranabilir; dolayısıyla her birimiz maşeri vicdanda derin travmalara yol açan terör eylemlerinin intikamı konusunda fevrî tepkiler verip çok acil beklentiler içine girebilir. Buna mukabil devlet, intikamın soğuk yenen bir yemek olduğu gerçeğinden hareketle kendine yaraşır bir akıl ve serinkanlılıkla davranmalı; fakat neticede ve mümkün olan en kısa süre içerisinde milletin intikamını sinelere su serpecek biçimde alıp maşerî vicdanı rahatlatmalıdır.

Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 14 Aralık 2016 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder