Ankara'da Liman


Başlık, Kayseri’ye liman fıkrasına benzer bir konu hakkında yazacağımı ihsas etse de konumuz fıkra değil, Ankara’nın Çukurambar semtinde açılan Liman Kitap-Kahve… 1990’lı yılların başlarında, Ankara’da Devlet Lisan Okulu’na devam ettiğim zamanlarda hemen her akşam Kızılay’daki Birleşik Kitabevi’ne gider, o dönemde birçok İslamcı yazar-çizer ve entelektüel simanın uğrak mekânı olan kitabevindeki sohbetlere kulak misafiri olarak iştirak ederdim. Kimi zaman da bir kenara, yanlış hatırlamıyorsam çekme kata zulalanmış vaziyette duran Arapça İslâmî eserleri kurcalar, mali imkânlar elverdiği nispette kitap satın alırdım. O yıllarda akademik dünyanın içinde değildim; fakat özellikle İslâmî ilimlerle ilgili kaynak eserlerle haşir neşir olmayı çok severdim. Bugün kütüphanemde bulunan birçok kaynak eseri, sözgelimi, Ebû Ca’fer et-Tûsî’nin el-İstibsâr’ından -ki bu eser Şiî-İmâmî hadis geleneğinde “Kütüb-i Erbaa” diye anılan dört temel kitaptan birisidir- Hanefî fakih Burhâneddîn el-Merğinânî’nin el-Hidâye’sine kadar birçok Arapça kaynak eseri Birleşik’ten satın almıştım.

***

İşte o yıllarda, Birleşik’in muhabbetli ortamında Gürbüz Deniz ve Metin Özer gibi isimlerle tanışmıştım. Şimdi bu iki eski dost Ankara’nın Çukurambar semtinde Liman Kitap-Kahve isimli çok güzel bir mekân açtılar. Liman Kitap özellikle konsept açısından şahane, Türkiye standartlarının fevkinde bir mekân olarak göze çarpıyor. Her şeyden önce, çok zengin bir kitap çeşitliliğine sahip; yani Liman Kitap’ta Karl Marx da var, Ali Şeriati de var; Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, İsmet Özel de var; Özdemir Asaf, Cemal Süreya ve Ataol Behramoğlu da var… Kısacası, hangi cenahtan hangi yazarı ve şairi ararsanız, hemen hepsi var… Liman’da hem kitabınızı okuyup hem çayınız ve kahvenizi yudumlayabileceğiniz yerler de var. Hatta benim gibi anam babam usulü yerel mutfaktan şaşmamaya kararlı yemek muhafazakârları hariç, yeme içme konusunda modernist olmak gerektiğine inanan herkes için soslu moslu ve pek fiyakalı yemek seçenekleri de var. Bu yüzden, Liman’ın mekân tabelasında “çatal-bıçak”(!) logosu bile var… Bütün bunların haricinde, giriş katının üstünde, kitap okuma ve çalışma odaları var…

Hülasa, Liman Kitap, köylülükten şehirliliğe evrilmenin sancılarını çektiğimiz ve maalesef bir adım ileri bir adım geri gittiğimiz bu süreçte önemli bir adıma tekabül eden çok özel ve özenli bir mekân; bu sebeple Liman Kitap benim nazarımda işlevselliği kadar sembolik ve semiyotik anlamıyla da çok özel ve önemli bir mekân… Samimi dileğim ve beklentim, bu güzel mekânın uzun soluklu olması, daha da büyüyüp güzelleşerek varlığını koruması ve hiçbir zaman tadının kaçmamasıdır. Liman’dan aldığım ilk kitap, çok değerli bir dostun, AK Parti Malatya milletvekili Taha Özhan’ın hediyesi; José Saramago’nun Körlük adlı eseri… Bir diğer hediye kitap, değerli dost Gürbüz Deniz’in Anlam ve Varlık Boyutuyla İnsan adlı eseri… Hediye olmayan ilk kitap ise J.G. Jung’un Kırmızı Kitap adlı eseri…

***

İstanbul’da da Liman gibi bir kitabevi olsun isterdim; ama ne yazık ki İstanbul özellikle kitap kültürü açısından her geçen gün geriye gidiyor. Nitekim Cağaloğlu’ndaki bazı kitapçılar ya kapanıyor ya da alabildiğine küçülerek ayakta durmaya çalışıyor. Yine İstanbul’da, farklı düşünce çizgilerini temsil eden müelliflerin ve/veya farklı yayın politikalarına sahip yayınevlerinin eserleri, semt pazarlarında dolaşır gibi birkaç farklı kitabevini dolaştıktan sonra ancak tedarik edilebiliyor. Kısacası, özelde İstanbul, genelde Türkiye kitap kültürü açısından maalesef ümit vermiyor. Çünkü milletimiz ne yazık ki telefon ve televizyon okuyup kitap seyrediyor. Kitap yazarlığından ziyade, sosyal medya yazarlığından hazzediyor. Bu yüzden, memlekette ilim sahibi olmadan fikir sahibi olan insan kalabalığından geçilmiyor.

Prof. Dr. Mustafa Öztürk - 24 Şubat 2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder